Oyun Guru
4 Haziran 2011 Cumartesi
Crysis 2
MUHTEŞEM SENARYOSUYLA SONUNU TAHMİN EDEMEYECEĞİMİZ BİR FİLM.
Bence bu bir film. Cry 1 deki beni şaşırtan ve hayran bırakan senaryodan sonra 2.si beni o kadar etkilemez demiştim. Ama yanıldım. Oyunu yapanlara ve türkçeleştirene çok teşekürler.
Bu oyuna acemide başladım. Profıt kendini vurunca çok sinirlendim. Neyse bu konuda konuşmayacağım.
Belirli bir süre sonra ilerledim oyunda toplanabilirlerden bazılarını topladım. Sonra nano katalizör topladım ve bazılarını kullandım. Bir yandan oyunun sonunu merak ediyorum. Çatlayacağım. Sonra bir şey oldu. Nano topluyorum ama “0” gözüküyor. Pek anlamadım. Zaten nano artırmaya pek ihtiyacım olmadı. Oyunu bitirdim. İnternetten baktım. Nano katalizör sorunu bug la ilgili bir sorunmuş.
Bende tüm oyunu sildim.Bu sefer er seviyesinden başladım. Anladım ki oyun yüzdesi için insanüstü savaşçı seviyesinde oynamak lazım. Savaş kısmını tıklayınca ne yaptığın gözüküyor. Toplayabildiğim her şeyi topladım. Toplamadıklarımı yazdım. Ve oyunu bitirip internetten toplayamadıklarımı öğrendim. Sadece o bölümleri oynayarak tamamladım. Böylece toplanabilirlikler full oldu. Tabiki 70000 nano yaptım. Son 4 yaratık tanesi 5000 ve elektrikli silah ve sniper etkili. Ama er seviyesinde nano katalizör kullanmadım. Sonra oyun yüzdesi için insanüstü savaşçı seviyesini başlattım. İlk 4 bölüm için nano yükseltme yaptım. Sonra bütün özelikleri aldım. Böylece bug artık önemsizdi. Gücüm arttı. Oyunu bitirdiğimde %99.53 gösteriyordu.
11/13 silah yedek parçaları sanırım bu kısım eksikti. Bazı silahlar çok gereksiz ve zayıf mesela pompalı silah her severinde mermi doldurma var. Çok kötü silah. Ama bu oyunu bir kez daha oynarım. Bazı adamların cehennemdeyiz diye bağırması beni güldürdü. Bu arada şu v ile sökülen makinalılar gerçekten çok etkiliymiş. Güç kesintisi bölümünde ortadaki küçük baraka içinden sinyalciye bastım ateşi. Tabi ki insanüstü savaşçı seviyesinde sinyalci zor. Ama bu silah işe yaradı.
Laz şivesi askere yakışmadı. Yani Karadenizliyim ama ciddiyetten uzak. Oyunu biraz kassada 1.5gb ram ile oynadım. En baba silahım sniper ve scar oldu. Oyunu son bölümünde 4 görünmez için sniper kullanın. İnsanüstü seviyesinde adamın üstüne geliyorlar.
Hepinize İyi Oyunlar…..
Saygılarımla…..
Resident Evil: Revelations
Gemilerde talim var, bahriyeli zombiler var
Revelations'ı ilk gördüğümde, etrafımdakilere "Dead Aim'i oynayan var mı?" diye sormuştum. Onca kişi içinden bir kişi "oynadım" dedi ve o da çok az oynamış. Tamam, Raccoon Şehri'ndeki atmosfer bir başkaydı, ama şahsen Dead Aim'i de sevmiştim ben. Çok kısaydı, detay yoksunuydu, belki diğer oyunlar kadar da etkileyici bir sunumu yoktu, ama olsun, yine de oynamış ve bitirmiştim.
Revelations, eski Resident Evil tadını yeni bir oyunda tatmak isteyenler için ilaç niteliğine sahip. En azından yapımcıların iddiası bu yönde. Ben mi? Ben ise, Resident Evil serisindeki ikinci gemi macerama başlamak için sabırsızlanıyorum. Ama bu kez farklı bir bakış açısı olacak bu; daha küçük bir ekran, dokunmatik kontrol mekanizması ve 3D... Evet, 3 boyutlu mekanlar ve zombiler. Nintendo'nun yeni konsolu 3DS, zombileri derinlemesine incelememizi sağlayacak.
Ah o gemide ben de olsaydım
Hikaye hakkında pek bilgi yok henüz. Revelations, Resident Evil 4 ve 5 numaralı oyunların arasındaki dönemde geçiyor. İlk kez Resident Evil 1'den tanıdığımız BSAA takımına mensup iki adamımız var: Chris Redfield ve Jill Valentine. İki önemli karakter olduğuna göre bu akıllara co-op modunu da getiriyor haliyle. Oyunda bulunacak mekanlardan bir tanesinin, "Hayalet" ismi verilen bir gemi olduğunu biliyoruz. Bunun dışında geminin Avrupa yakınlarında bir kaza geçireceği ve senaryonun farklı boyutlara tanışacağı söyleniyor.
Resident Evil: Revelations, Resident Evil 4 ve Resident Evil 5 ile serinin aksiyona kayan çizgisini, yeniden korku-gerilim tarafına doğru çekiyor. Sadece bununla da kalmayıp, oynanış unsurlarında da köklere dönüyor. Ne gibi diyebilirsiniz? Eski oyunları hatırlarsınız, çok az cephaneye sahip olurduk. Genelde güçlü düşmanlar bizi beklediği için mermilerimizi tutumlu kullanmamız gerekirdi. Aksi taktirde koca bir bölümü en baştan başlayıp da stok yaparak ilerlediğimiz de olurdu (ben mesela). Revelations'ta da fazlasıyla mermi sıkıntısı çekeceğiz. Peki kısıtlı mermiyle nasıl ilerleriz, ne yaparız biz? İşte burada da zeka faktörü giriyor devreye. Zira oyunda eski oyunlardaki gibi birçok farklı ve eğlenceli bulmaca olacak. Bunların üstesinden ne kadar hızlı gelirsek, bazı zamanlar zombilerle uğraşmak zorunda bile kalmayacağız.
Ne kadar korkarız?
Capcom diyor ki: "Revelations, saf bir korku oyunu. Ekipte çalışan tüm yapımcıların amacı, oyunu oynayan tüm kullanıcıları fazlasıyla korkutmak." Kimi zaman çaresizliğin ürünü, kimi zaman korkunç düşmanlarla karşılaşmanın sonucu, kimi zaman ise beklenmedik olayların yaşanması sebebiyle korkacağız. E zaten biz yıllardır bunu istiyorduk. Bırakın aksiyonu artık, değil mi?
Oyunumuz, TPS bakış açısına sahip, ama hemen aklınıza "Acaba Resident Evil 5'teki gibi kontroller olur mu?" sorusu gelmesin. Revelations'ın kontrollerinin gayet rahat olduğu belirtiliyor. Bu oyun için özel olarak geliştirilen omuz üstü bir kamera bulunurken, ayrıca ateş etmek istediğimizde kameranın FPS moduna geçtiğini de söyleyelim.
Capcom, hep iyi grafikli oyunlar yapmak ister
Gelelim görselliğe. Nintendo 3DS'in en popüler özelliği gözlüksüz 3D deneyimine imkan vermesi. Yeni Resident Evil oyunu da konsolun bu gücünden yararlanarak hazırlanıyor. Hatta Capcom'un önemli isimlerinden Keiji Inafune, "Capcom'da herkesin çok güzel grafikli oyunlar yapmak istediğini, Nintendo 3DS'in de buna yardımcı olduğunu" söylüyor. Zaten oyunumuz da Resident Evil 5'te kullanılan grafik motorunun, 3DS'e göre yeniden düzenlenmiş sürümünü kullanıyor. Kötü bir tabloyla karşılaşmamız çok zor.
Son olarak bu macerayı yaşamak için daha beklememiz gerek. Henüz net tarih verilmedi, ancak en erken 2012 yılı gösteriliyor. Nintendo, yeni yaptığı açıklamasında, oyunu E3 fuarında oynanabilir olarak bulunduracaklarını belirtmişti. Olur da yolunuz Los Angeles'a düşerse, bakmayı ihmal etmeyin.
Bitirmeden bir not daha. Resident Evil: The Mercenaries 3D, 1 Temmuz'da 3DS için Avrupa'da satışa sunuluyor. Bu oyunun içinde Revelations'ın demosunun bulunacağını söyleyelim. Zombilerden uzak durmaya gayret gösterin!
1 Haziran 2011 Çarşamba
Need For Speed: The Run
Bir kez daha yollara düşme vaktidir
Need for Speed (NFS) ismi artık bir marka haline geldi. Birçok oyuncu için de oldukça anlam ifade ediyor. 1994’te başlayan seri, diğer üyeleriyle birlikte tam on yedi yıldır hayatımızda yer alıyor. Dile kolay on yedi, genç bir insanın hayatına eşit resmen. Böylesine köklü bir seriden her daim insanlar kaliteli bir şeyler bekliyor. Özellikle Underground ile başlayan modifiye araçlar ve yasak sokak yarışları NFS’ye yeni bir soluk getirmişti. Arkasından gelen ve aynı kompozisyonda giden halefleriyle durum biraz daha eksilere gelmeye başlamıştı, ancak seri yeniden kendine geldi. Sonuç olarak böylesine bir ismi harcamak kolay olmamalı ve EA Games durumu toparlamayı da bildi. Şimdi yeni bir soluk, yeni bir macera başlıyor. Bu sefer durum hıza ve aksiyona daha da kayıyor.
Hız limitleri yeniden belirlenecek
Yapımcı EA Black Box’ı aranızdan çoğu kişi biliyordur. Aslen 1983’te Black Box Games olarak kurulan firma 2002’de EA Canada’nın altına girdi ve “EA Black Box” ismiyle yoluna devam etti.
Yapımcı şirketi, NFS: Underground 1-2, NFS: Carbon, NFS: ProStreet, NFS: Undercover, NFS: Most Wanted’tan zaten tanıyoruz. Kısaca NFS serisinin baş mimarı. Geliştirdikleri bazı oyunlarında eleştiri aldılar ve beklentilerin altında bir performans sergilediler, gene de bu durumlar bile Black Box’ın başarısız bir firma olduğunu göstermiyor. Bunlar haricinde Skate serisini de oyunculara kazandırdılar ve başka projelere de el attılar. Bir süre önce Black Box’ın el altından yeni bir NFS’yi, yeni bir konseptle geliştirdiklerine dair fısıltılar vardı. Sonunda serinin yeni üyesi “NFS: The Run” kendini gün ışığına çıkarmayı başardı.
Yapımda kanun dışı bir yarışa katılıyoruz. Bu yarış kısa yollarda veya sokak aralarında değil, daha da kapsamlı olarak hepsini içine alarak bir şehirden diğerine kadar sürüyor. Yasalara aykırı mücadelede San Francisco’dan New York’a kadar hızlı ve adrenalin dolu bir mücadeleye girişiyoruz. Bu iki şehir arasında güzergahımız üstünde Las Vegas, Denver, Detroit gibi başka yerler de bulunacak. Tabii ki rahat bir sürüş keyfine sahip değiliz. Yasa dışı işlere karşı kanun koruyucular yani polisler klasik olarak peşimizde olacaklar. Onlara yakalanmadan, yılmadan kurtulmamız gerekecek. Sadece polisler değil, ülkenin yollarında yüzlerce ünlü sürücü var. Onlarla da kapışmak zorundayız
Ne gibi farklar var?
The Run’ı diğer NFS’lerden ayıran etmenler ufak bir sınırda değil, en dikkat çekici noktası ise DICE’ın Frostbite 2 grafik motorunu kullanması. Frostbite Engine’ın Battlefield serisinde ne kadar başarılı olduğunu biliyoruz. Battlefield oyunlarında görsellik genel olarak kaliteli. Frostbite 2, Battlefield 3’te kullanılıyor. Şu zamana kadar yapımla ilgili yayınlanan görseller oldukça etkileyiciydi. Motorun bir de fiziki yönü de var, çevresel tahribatın daha geliştirildiği vurgulanıyordu.
Frostbite ilk defa FPS olmayan bir oyunda yani The Run’da kullanılıyor. Bunları ele alırsak yapımda bizleri çok güzel şeyler karşılayacak. En başta görsel olarak The Run’ın gayet kaliteli olacağı belirtiliyor. Çevreden tutun, araba modellemelerine kadar hepsi Frostbite 2’nin gücünü arkasına alıyor. Araçların fiziklerini de bu işe dahil etmek lazım. Fizikleri yol tutuşta, yapılan kazalarda ve çevrenin üstümüzdeki etkisinde hissedeceğiz. The Run’ın diğer aykırı etmenlerinden biri de işte bu! Tek rakibimiz polisler ve diğer sürücüler değil, asıl önemlisi yollar ve çevre olacak. Yol üstünde aracın üstüne doğru karlı dağlardan kopan buz parçaları düşebilecek.
Doğa ananın şekillendirdiği dar kanyonlarda son sürat geçmemiz gerekecek. Şehrin yoğun trafiği diğer engellerden biri olacak. Diğer araçların arasından kendi yolumuzu bulmamız gerekecek. Kısaca dolu dolu arabayla yapacağımız aksiyonla baş başayız.
Komplo teorileri!
Gücü güç yapan onu kullanandır. Altımızdaki araç ne kadar hızlı olursa olsun asıl nokta bizim sürüş yeteneklerimizde olacak. Yani altınızdaki arabanın gücü aslında oyuncuya bağlı. Yaptığınız bir yanlışlık bizlere belki de pahalı sonuçlar yaratacak.
Genel olarak NFS’ler de derin olmayan zayıf da olsa bir konu oluyordu. The Run’da ise senaryo daha ön plana çıkacak gözüküyor ki, yayınlanan açıklamalarda oyunun ritmiyle paralel giden kendimizden başka dostumuzun olmadığı bir hikaye yer alacak. Bizleri içine çekecek bir senaryonun olduğu EA tarafından belirtiliyor, ancak detayları daha tam olarak belli değil. Yalnız oyunun yayınlanan videosunun sonunda tren rayları üstünde ters dönmüş araçta bir kadın “Jack, Jack” diye bağırıyor ki, yapılan yorumlar The Run’ın başkarakterinin adının Jack olabileceği yönünde
Gelelim diğer bir noktaya yani araçlara. Araçlar hakkında yine kesin bir bilgi yok, ancak videodan gözükenlere ve yorumlara göre The Run’da; Porsche 911, Audi R8 V10, Ford Mustang Shelby, Pagani Huayra, Nissan GT-R, Ford Taurus SHO Police Interceptor, Aston Martin V12 Vantage, BMW M3 GTS, Mazda RX-7 ve GT500 Super Snake şimdilik bulunacağı varsayılan arabalar. Tabii ki önceki NFS’lerden bildiğimiz gibi araçlar bunlarla sınırlı olmayacaktır, daha fazla çeşit olacaktır.
Peki geliştirme ve diğer etmenler de olacak mı? Şimdilik yine söylenen alenen kesin bir bilgi yok. Yalnız belirli noktalar göz önüne alındığında internet üstünde yapılan tahmini sonuçlar var. Bazı yorumlar oyunda ilerledikçe karakterimizin sürüş özelliklerini geliştirebileceğimizi ve araç üstünde değişiklikler yapılacağını, bazıları ise yarış boyunca farklı şehirlerden temin ettiğimiz farklı araçları kullanabileceğimizi söylüyor. Tabii ki bunlar kesin ve bilinen bilgiler değil! Sadece yapımdaki gidişatına bakılınca “Olabilir” tarzında yapılan yorumlar. Bunu da belirtmeden geçmeyelim.
Elde avuçta
Olabilirlikleri geçersek kesin olarak bilinen özelliklerden biri de NFS oyunlarının sosyal ağı olan Autolog sistemi geliştirilmiş haliyle The Run’da yer alması. Kullanıcıların istatistiklerini ve kariyerinde neler olduğunu sunacak.
Elimizde tam olarak kalanlara bir bakalım: Her şeyden önce sınırların olmadığı yarış, kurallar yok, en yüksek hızlarda en zor yollarda bir sürüş deneyimi, etkileyici olacağı söylenen bir hikaye, çeşitli araçlar ve Frostbite 2 grafik motoru. The Run bilinen NFS kalıplarını daha da şekillendirip, değiştirerek bir üst seviyeye çıkartacak gözüküyor. Eğer formül tutarsa ortaya harika bir sonuç çıkacak. Özellikle Frostbite grafik motorunun marifetlerini ilk defa başka bir türde göreceğiz.
Bir terslik olmazsa Need for Speed: The Run; Xbox 360, PlayStation 3, PC, Wii ve Nintendo 3DS platformları için 15 Kasım’da piyasaya sürülecek. O zamana kadar Need for Speed: Shift 2 Unleashed ile yolların tozunu atmaya devam edebiliriz.
Need for Speed (NFS) ismi artık bir marka haline geldi. Birçok oyuncu için de oldukça anlam ifade ediyor. 1994’te başlayan seri, diğer üyeleriyle birlikte tam on yedi yıldır hayatımızda yer alıyor. Dile kolay on yedi, genç bir insanın hayatına eşit resmen. Böylesine köklü bir seriden her daim insanlar kaliteli bir şeyler bekliyor. Özellikle Underground ile başlayan modifiye araçlar ve yasak sokak yarışları NFS’ye yeni bir soluk getirmişti. Arkasından gelen ve aynı kompozisyonda giden halefleriyle durum biraz daha eksilere gelmeye başlamıştı, ancak seri yeniden kendine geldi. Sonuç olarak böylesine bir ismi harcamak kolay olmamalı ve EA Games durumu toparlamayı da bildi. Şimdi yeni bir soluk, yeni bir macera başlıyor. Bu sefer durum hıza ve aksiyona daha da kayıyor.
Hız limitleri yeniden belirlenecek
Yapımcı EA Black Box’ı aranızdan çoğu kişi biliyordur. Aslen 1983’te Black Box Games olarak kurulan firma 2002’de EA Canada’nın altına girdi ve “EA Black Box” ismiyle yoluna devam etti.
Yapımcı şirketi, NFS: Underground 1-2, NFS: Carbon, NFS: ProStreet, NFS: Undercover, NFS: Most Wanted’tan zaten tanıyoruz. Kısaca NFS serisinin baş mimarı. Geliştirdikleri bazı oyunlarında eleştiri aldılar ve beklentilerin altında bir performans sergilediler, gene de bu durumlar bile Black Box’ın başarısız bir firma olduğunu göstermiyor. Bunlar haricinde Skate serisini de oyunculara kazandırdılar ve başka projelere de el attılar. Bir süre önce Black Box’ın el altından yeni bir NFS’yi, yeni bir konseptle geliştirdiklerine dair fısıltılar vardı. Sonunda serinin yeni üyesi “NFS: The Run” kendini gün ışığına çıkarmayı başardı.
Yapımda kanun dışı bir yarışa katılıyoruz. Bu yarış kısa yollarda veya sokak aralarında değil, daha da kapsamlı olarak hepsini içine alarak bir şehirden diğerine kadar sürüyor. Yasalara aykırı mücadelede San Francisco’dan New York’a kadar hızlı ve adrenalin dolu bir mücadeleye girişiyoruz. Bu iki şehir arasında güzergahımız üstünde Las Vegas, Denver, Detroit gibi başka yerler de bulunacak. Tabii ki rahat bir sürüş keyfine sahip değiliz. Yasa dışı işlere karşı kanun koruyucular yani polisler klasik olarak peşimizde olacaklar. Onlara yakalanmadan, yılmadan kurtulmamız gerekecek. Sadece polisler değil, ülkenin yollarında yüzlerce ünlü sürücü var. Onlarla da kapışmak zorundayız
Ne gibi farklar var?
The Run’ı diğer NFS’lerden ayıran etmenler ufak bir sınırda değil, en dikkat çekici noktası ise DICE’ın Frostbite 2 grafik motorunu kullanması. Frostbite Engine’ın Battlefield serisinde ne kadar başarılı olduğunu biliyoruz. Battlefield oyunlarında görsellik genel olarak kaliteli. Frostbite 2, Battlefield 3’te kullanılıyor. Şu zamana kadar yapımla ilgili yayınlanan görseller oldukça etkileyiciydi. Motorun bir de fiziki yönü de var, çevresel tahribatın daha geliştirildiği vurgulanıyordu.
Frostbite ilk defa FPS olmayan bir oyunda yani The Run’da kullanılıyor. Bunları ele alırsak yapımda bizleri çok güzel şeyler karşılayacak. En başta görsel olarak The Run’ın gayet kaliteli olacağı belirtiliyor. Çevreden tutun, araba modellemelerine kadar hepsi Frostbite 2’nin gücünü arkasına alıyor. Araçların fiziklerini de bu işe dahil etmek lazım. Fizikleri yol tutuşta, yapılan kazalarda ve çevrenin üstümüzdeki etkisinde hissedeceğiz. The Run’ın diğer aykırı etmenlerinden biri de işte bu! Tek rakibimiz polisler ve diğer sürücüler değil, asıl önemlisi yollar ve çevre olacak. Yol üstünde aracın üstüne doğru karlı dağlardan kopan buz parçaları düşebilecek.
Doğa ananın şekillendirdiği dar kanyonlarda son sürat geçmemiz gerekecek. Şehrin yoğun trafiği diğer engellerden biri olacak. Diğer araçların arasından kendi yolumuzu bulmamız gerekecek. Kısaca dolu dolu arabayla yapacağımız aksiyonla baş başayız.
Komplo teorileri!
Gücü güç yapan onu kullanandır. Altımızdaki araç ne kadar hızlı olursa olsun asıl nokta bizim sürüş yeteneklerimizde olacak. Yani altınızdaki arabanın gücü aslında oyuncuya bağlı. Yaptığınız bir yanlışlık bizlere belki de pahalı sonuçlar yaratacak.
Genel olarak NFS’ler de derin olmayan zayıf da olsa bir konu oluyordu. The Run’da ise senaryo daha ön plana çıkacak gözüküyor ki, yayınlanan açıklamalarda oyunun ritmiyle paralel giden kendimizden başka dostumuzun olmadığı bir hikaye yer alacak. Bizleri içine çekecek bir senaryonun olduğu EA tarafından belirtiliyor, ancak detayları daha tam olarak belli değil. Yalnız oyunun yayınlanan videosunun sonunda tren rayları üstünde ters dönmüş araçta bir kadın “Jack, Jack” diye bağırıyor ki, yapılan yorumlar The Run’ın başkarakterinin adının Jack olabileceği yönünde
Gelelim diğer bir noktaya yani araçlara. Araçlar hakkında yine kesin bir bilgi yok, ancak videodan gözükenlere ve yorumlara göre The Run’da; Porsche 911, Audi R8 V10, Ford Mustang Shelby, Pagani Huayra, Nissan GT-R, Ford Taurus SHO Police Interceptor, Aston Martin V12 Vantage, BMW M3 GTS, Mazda RX-7 ve GT500 Super Snake şimdilik bulunacağı varsayılan arabalar. Tabii ki önceki NFS’lerden bildiğimiz gibi araçlar bunlarla sınırlı olmayacaktır, daha fazla çeşit olacaktır.
Peki geliştirme ve diğer etmenler de olacak mı? Şimdilik yine söylenen alenen kesin bir bilgi yok. Yalnız belirli noktalar göz önüne alındığında internet üstünde yapılan tahmini sonuçlar var. Bazı yorumlar oyunda ilerledikçe karakterimizin sürüş özelliklerini geliştirebileceğimizi ve araç üstünde değişiklikler yapılacağını, bazıları ise yarış boyunca farklı şehirlerden temin ettiğimiz farklı araçları kullanabileceğimizi söylüyor. Tabii ki bunlar kesin ve bilinen bilgiler değil! Sadece yapımdaki gidişatına bakılınca “Olabilir” tarzında yapılan yorumlar. Bunu da belirtmeden geçmeyelim.
Elde avuçta
Olabilirlikleri geçersek kesin olarak bilinen özelliklerden biri de NFS oyunlarının sosyal ağı olan Autolog sistemi geliştirilmiş haliyle The Run’da yer alması. Kullanıcıların istatistiklerini ve kariyerinde neler olduğunu sunacak.
Elimizde tam olarak kalanlara bir bakalım: Her şeyden önce sınırların olmadığı yarış, kurallar yok, en yüksek hızlarda en zor yollarda bir sürüş deneyimi, etkileyici olacağı söylenen bir hikaye, çeşitli araçlar ve Frostbite 2 grafik motoru. The Run bilinen NFS kalıplarını daha da şekillendirip, değiştirerek bir üst seviyeye çıkartacak gözüküyor. Eğer formül tutarsa ortaya harika bir sonuç çıkacak. Özellikle Frostbite grafik motorunun marifetlerini ilk defa başka bir türde göreceğiz.
Bir terslik olmazsa Need for Speed: The Run; Xbox 360, PlayStation 3, PC, Wii ve Nintendo 3DS platformları için 15 Kasım’da piyasaya sürülecek. O zamana kadar Need for Speed: Shift 2 Unleashed ile yolların tozunu atmaya devam edebiliriz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)